Osmanlı İmparatorluğu Nasıl Kuruldu ve Neden Çöktü?

Tarihteki en güçlü imparatorluklardan biri olarak bilinen Osmanlı İmparatorluğu, Anadolu'daki bir Türk kalesinden, en parlak döneminde kuzeyde Viyana, Avusturya, güneyde Basra Körfezi, batıda Cezayir ve doğuda Yemen'e kadar uzanan uçsuz bucaksız bir devlete dönüşmüştür. İmparatorluk, başarısını, merkezi yapısının yanı sıra hükümranlık alanına da borçludur: En kazançlı ticaret yollarının denetimi muazzam bir zenginlik sağlarken, kusursuz düzenlenmiş ordu sistemi askeri gücü beraberinde getirmiştir. Ancak kurulan tüm imparatorluklar yıkılmaya mahkum olduğundan, Osmanlı İmparatorluğu Anadolu'daki savaş meydanlarında doğuşundan altı yüzyıl sonra 1. Dünya Savaşı sırasında yıkıcı bir şekilde parçalarına ayrılmıştır.

Anadolu'da (günümüz Türkiye'si) göçebe bir Türk boyunun kurucusu olan 1. Osman, 13. yüzyılın sonlarında zayıflayan Hristiyan Bizans İmparatorluğu'na baskınlar düzenleyerek bölgeyi fethetmeye başladı. 1299 civarında Anadolu'nun dini lideri olduğunu ilan etti. Halefleri, yabancı ücretli askerlerin yardımıyla Bizans topraklarında yayılmayı sürdürdüler.

1453'te, şu an Osmanlılar olarak bilinen Osman'ın torunları fethedilemez olarak görülen Kostantiniye şehrini ele geçirerek Bizans İmparatorluğu'nu nihayet hezimete uğrattılar. Şehir, Roma'nın ilk Hristiyan imparatoru olan Büyük Konstantin'in adını taşımaktaydı, daha sonraları İstanbul olarak bilinmeye başladı.

Hanedanlık ile yönetilen ve başkenti İstanbul olan Osmanlı İmparatorluğu, Balkanlar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika boyunca yayılmaya devam etti. Hanedanlık ile yönetilmesine karşın, babadan oğula geçen yegane makam en üst yetkilerin sahibi lidere, padişaha, aitti. Osmanlı İmparatorluğu'nun geri kalan seçkin sınıfı ise hangi soydan geldiklerine bakılmaksızın mevkilerini hak etmek mecburiyetindeydiler.

16. yüzyıldaki yaşam süresi Osmanlıların güç ve nüfuzunun zirve noktasını temsil eden Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlık döneminde güzel sanatlar gelişti, teknoloji ve mimarlık yepyeni bir boyuta ulaştı ve imparatorluk genel anlamda barış, dini hoşgörü, ekonomik ve siyasi istikrarın tadını çıkardı. Bununla birlikte, imparatorluk yönetimi arkasında kazazedeler de bırakmıştır: kadın köleler cariye olarak seks köleliğine zorlanmış, erkek kölelerin askeriyede ve saray içinde iş gücü ihtiyacını karşılamaları beklenmiş ve padişahı siyasal karışıklıklardan korumak için kardeşlerinin çoğu öldürülmüş veya hapsedilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu, en ihtişamlı döneminde, Avrupa siyasetinde etkin bir role sahipti ve Müslümanlardan daha fazla sayıda Hristiyana ev sahipliği yapmaktaydı. Ancak 17. yüzyılda topraklarını kaybetmeye başladı. O zamana kadar, her zaman için fethedilecek yeni bölgeler ve sömürülecek yeni ülkeler vardı, fakat imparatorluk 1683'de Viyana'yı fethetmeyi ikinci kez başaramayınca gücünü kaybetmeye başladı.

Saltanatın içerisindeki siyasi entrikalar, Avrupalı güçlerin güç kazanması, yeni ticaret yollarının sebep olduğu ekonomik rekabet ve Sanayi Devrimi'nin başlangıcı etkenleri bir zamanların emsalsiz imparatorluğunun istikrarını bozdu. Osmanlı İmparatorluğu, 19. yüzyılda, küçülen hükümranlık alanı, ekonomik çöküşü ve Avrupa'nın geri kalanına giderek artan bağımlılığı nedeniyle alaycı bir şekilde "Avrupa'nın hasta adamı" olarak anılıyordu.

Osmanlı İmparatorluğu'na temelli son vermek bir dünya savaşına mâl olmuştu. Halihazırda çok güçsüzleşmiş 2. Abdülhamit, 1870'lerin sonlarında taraf değiştirmeden önce kısa bir süreliğine meşrutiyet fikrine kendini kaptırmıştı. 1908'de, yenilik yanlısı Jön Türkler tam teşekküllü bir ayaklanma çıkardılar ve meşrutiyeti yeniden ilan ettiler.

Osmanlı İmparatorluğu'nu yönetmekte olan Jön Türkler, Balkanlardaki komşularını sindirerek imparatorluğu güçlendirmek istediler. Akabinde çıkan Balkan Savaşları, imparatorluğun kalan hükümranlık alanının %33'ünü ve nüfusunun %20'sine kadarını kaybetmesiyle sonuçlandı.

1. Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle, Osmanlı İmparatorluğu Almanya ile gizli bir ittifak kurdu. Takip eden savaş yıkıcıydı. 1. Dünya Savaşı sırasında, Osmanlı askerlerinin üçte ikisinden fazlası şehit oldu, 3 milyona yakın sivil de can verdi. Bunlar arasında, Osmanlı topraklarından sınır dışı edilirken katliamlar ve ölüm yürüyüşleri ile yok edilen yaklaşık 1.5 milyon Ermeni de bulunuyordu. 1922'de, Türk milliyetçileri saltanatı kaldırarak tarihin en başarılı imparatorluklarından birine son verdiler.

 

KNOWN AS ONE of history’s most powerful empires, the Ottoman Empire grew from a Turkish stronghold in Anatolia into a vast state that at its peak reached as far north as Vienna, Austria, as far east as the Persian Gulf, as far west as Algeria, and as far south as Yemen. The empire’s success lay in its centralized structure as much as its territory: Control of some of the world’s most lucrative trade routes led to vast wealth, while its impeccably organized military system led to military might. But all empires that rise must fall, and six centuries after the Ottoman Empire emerged on the battlefields of Anatolia, it fell apart catastrophically in the theater of World War I.

Osman I, a leader of a nomadic Turkic tribe from Anatolia (modern-day Turkey), began conquering the region in the late 13th century by launching raids against the weakening Christian Byzantine Empire. Around 1299, he declared himself supreme leader of Asia Minor, and his successors expanded farther and farther into Byzantine territory with the help of foreign mercenaries.

In 1453, Osman’s descendants, now known as the Ottomans, finally brought the Byzantine Empire to its knees when they captured the seemingly unconquerable city of Constantinople. The city named for Constantine, the first Christian emperor of Rome, then also became known as Istanbul (a version of stin polis, Greek for “in the city” or “to the city.”

Now a dynastic empire with Istanbul as its capital, the Ottoman Empire continued to expand across the Balkans, the Middle East, and North Africa. Though it was a dynasty, only one role—that of the supreme ruler, or sultan—was hereditary. The rest of the Ottoman Empire’s elite had to earn their positions regardless of birth..

Under the reign of Süleiman the Magnificent, whose 16th-century lifetime represented the peak of the Ottomans’ power and influence, the arts flourished, technology and architecture reached new heights, and the empire generally enjoyed peace, religious tolerance, and economic and political stability. But the imperial court left casualties behind, too: female slaves forced into sexual slavery as concubines; male slaves expected to provide military and domestic labor; and brothers of sultans, many of whom were killed or, later, imprisoned to protect the sultan from political challenges.

At its height, the Ottoman Empire was a real player in European politics and was home to more Christians than Muslims. But in the 17th century, it began to lose its stronghold. Until then, there had always been new territory to conquer and new lands to exploit, but after the empire failed to conquer Vienna for a second time in 1683, it began to weaken.

Political intrigue within the sultanate, strengthening of European powers, economic competition because of new trade routes, and the beginning of the Industrial Revolution all destabilized the once peerless empire. By the 19th century, the Ottoman Empire was derisively called the “sick man of Europe” for its dwindling territory, economic decline, and increasing dependence on the rest of Europe.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

John Donne Kutsal Sone 10

Zeytin Hakkında Acı Gerçek